Ellerinize sağlık tebrikler.
Ali15 tarafından yazılan gönderiler
Lütfen Resim Paylaşımlarınızı Galeri Üzerinden Yapınız. Ek Dosya Yükleme İptal Edilmiştir..
-
-
Sayın Mehmet Aluç üstadın yüreğine sağlık.
-
TÜM DÜNYA SİZİN OLSUN BİZLER GİDİYORUZ
Kalsın size dünya işte ben gidiyorum
Bir lokma ekmeği çok gördünüz işte bizler gidiyoruz
Tüm lokmalar size kalsın
Tüm dünya sizin olsun işte bizler gidiyoruz
Sizler de geleceksiniz
Gittiğiniz yerde bizi bulamayacaksınız
Kazandığınız ateş oldu
Şimdi güzel güzel ısınacaksınız
Anlayacaksınız kaybettiğinizi
Lakin bizleri bulamayacaksınız
Bizler sizleri incitmedik
Sizler lokmamızı çaldınız kızmadık
Ama sizi yüce Allah'a havale ettik
İşte biz gittik
Tüm dünya sizin olsun
Mehmet ALUÇ -
Sayın İbrahim Sevindik üstadın yüreğine sağlık.
-
Erzurumlular çay hep kıtlama içerler.
-
BENİM KÖYÜM
Baharda şenlenir bağı, bahçesi
Kokusu başkadır benim köyümün
Unutturur adama gamı, kederi
Havası başkadır benim köyümün
XXX
Akşam olur herkes döner evine
Can kurban inan ki benim köyüme
Gülabi'nin torunları derler bizlere
Özü başkadır benim köyümün
XXX
Yeşil yeşil meşeleri var dağında
Meyve ağaçları çiçek açar bağında
Her çeşit otlar yeşerir toprağında
Yeşili başkadır benim köyümün
XXX
Köyümün kenarından akar çayı
Kıvrım kıvrım dolanır sular tarlayı
Unuttum sanma orda olmayı
Dostluğu başkadır benim köyümün
XXX
Yaz gelince çıkarlar yaylaya
Gurbetçiler hasretle döner sılaya
Benden selam olsun Aziz Ağa'ya
Sevgisi başkadır benim köyümün
İbrahim SEVİNDİK -
ATATÜRK'Ü SEVMEK
Konuşma softa
Söyleme yobaz
Sen ATATÜRK'Ü sevmek
Ne demektir bilirmisin
Bir dirhem aklın beynin yoksa
Sen ATATÜRK'Ü görmek
Ne demektir bilirmisin
Olmasaydı yaşarmıydın
Söyle dini ni imanı nı
Kim bilir hangi milletin
Olacaktın şimdi evladı
Dil uzatmaklamı buldun
Söyle ahı isyanı feryadı
Sen ATATÜRK'Ü yaşamak
Ne demektir bilirmisin
Ananı esir alırlardı
Acımadan bacini teslim
Kalırmıydı senin söyle
Dünyada izin neslin
O zaman bakalım
Çıkarmıydı sesin
Sen ATATÜRK'Ü yüceltmek
Ne demektir bilirmisin
Yılmaz'ım ATATÜRK'E
Bağlı bir BEKTAŞ-İ
O HÜNKÃR'DAN aldı
İlmi ilhamı ateşi
Bu uğurda kenetlendi
Herkez oldu vatan kardeşi
Sen ATATÜRK'Ü duymak
Ne demektir bilirmisinNafiz YILMAZ
-
MUSTAFA KEMAL GİBİ DÜŞÜNMEK
Tarih, 18 Mayıs 2002... Yer, İtalya'nın Perugia kenti...
Genç Türk işadamı Utku Oğuz, bilgisayarında kayıtlı son Atatürk fotoğrafını projeksiyon makinesinin aydınlattığı duvara yansıtıp sözlerini tamamladı:
- İşte, Anadolu aydınlanmasının temeli olan Türk Devrimi budur...
Perugia'nin önde gelen kişilerinin oluşturduğu Felsefe ve Tarih Kulübü'nün üyeleri ve konuklar büyük bir coşkuyla alkışladılar genç adamı. Genç adam bir saatlik ''1918 - 1939 arası Türkiye ve Atatürk Reformları'' konferansının gördüğü ilgiden mutlu, biraz da şaşkındı!..
Kulübün başkan yardımcısı İtalyan dostu bir süre önce, "Şu hayranı olduğun ve her karsılaşmamızda bana anlatıp durduğun Atatürk'ü bizim kulüp üyelerine de anlatır mısın?'' dediğinde hiç tereddütsüz kabul etmiş, ama böylesine yoğun bir ilgi ve heyecanla karşılanacağını düşünmemişti... dersimiz.com Ama Utku Oğuz için o 18 Mayıs gecesini asla unutulmayacak kılan yorum, orada konuk olarak bulunan yaşlı bir Norveçliden geldi:
- Norveç dilinde''Mustafa Kemal gibi düşünmek'' diye bir deyim vardır...
Herhangi bir problem karşısında, çözümü imkânsız olduğu düşüncesiyle hemen kestirmeden teslim olma eğiliminde olan, ne yapıp edip bir çözüm üretmek için yaratıcılığını zorlama zahmetine katlanmak istemeyen ruh ve zihin tembeli kişilere söylenir bu söz...
Bu tip insanlara derhal, ''Hayır, yanılıyorsun bu problemin mutlaka bir çözümü olmalı, biraz da Mustafa Kemal gibi düşün'' deriz... Ancak sizin bu geceki sunuşunuzdan sonra bu sözün arkasındaki anlamı çok daha derin bir şekilde kavramış durumdayım; bu güzel fotoğraflar eşliğinde yaptığınız sununuz bana bu yaşımda bir şey daha öğretti; yani benim anadilim olan Norveççeye yerleşmiş olan eski bir deyimin arkasındaki Gerçek ve derin anlamı!.. Size bunun için minnettarım...
Genç Türk'ün gözleri yaşardı... Dünyanın bir baksa ucundaki ülkenin anadiline bir deyim olarak yerleşmiş büyük devrimciyi bir kez daha minnet ve özlemle andı... Yalnızca bir saatlik bir konferans Olarak planlanan gece ancak 19 Mayıs'ın ilk saatlerinde sona erebildi. Saatlerce süren tartışma ve yorumlar ise su ortak yargıyla sonuçlandı:
-Atatürk Devrimleri bütün ülkelere uygulanabilecek evrensel bir reçetedir...
- Zira din ve etnik ayrım temellerine dayanmayan çağdaş devlet modeli ne kadar çok ülkede uygulanırsa, dünya o kadar daha huzur ve barış içinde bir yer olacaktır...
Genç adam gecenin sessizliğinde yürürken büyük bir iç sızısıyla ''Türk Devrimi'ni yıkmak için yola çıkan karşı devrimciliğin ülkeyi sürüklediği bataklığı, 'başka çare yok' diyerek IMF'nin önünde boyun büken siyasetçileri'' düşündü. Sonra büyük bir heyecan ve coşkuyla yaşlı Norveçlinin bu kölelik zincirini kırmak için Müthiş bir formül sunduğunu anımsadı:
- Mustafa Kemal gibi düşünmek! -
KEMAL`İM
Ülkemdeki insanları hayretle izledim
Şöyle etrafıma baktım, şaştım, tanıyamadım
Kara sakal, yeşil cübbe, başta sarık, alışamadım
Gel Kemal`im gel ülken arıyor seni
XXX
Bana öğretilen din; gönüldedir, haldedir
İnsan ayırmamalı, her yaratılan kardeştir
Şimdi bu benlik neden, acep bilmem ne iştir
Gel Kemal`im gel ülken arıyor seni
XXX
Dört kitabı bir tutmayan İslam olamaz
Kul hakkıyla yola çıkan menzile varamaz
Cahil hoca emri ile hedef vurulmaz
Gel Kemal`im gel ülken arıyor seni
XXX
Yüce Tanrım akıl vermiş, fikir vermiş, yön vermiş
Al yüce kitabını oku diye göz vermiş
Kara cahil bu günlerde diken gibi boy vermiş
Gel Kemal`im gel ülken arıyor seni
XXX
Yeşil bayrak açmışlar kurtardığın vatanda
Küfrettiler adına toplanıp meydanlarda
Ölmeye hazırız biz bu vatan toprağında
Gel Kemal`im gel ülken arıyor seni
XXX
Övmek yerine bir gün anlasaydık biz seni
Bin Kemal doğardı, aratmazdık hiç seni
Yarın haykıracak elbet şu gençliğin gür sesi
Gel Kemal`im gel ülken arıyor seniİbrahim SEVİNDİK
-
SEYİT ONBAŞI
Çanakkale Savaşı kahramanlarından (D. Eylül 1889, Balıkesir'in Havran İlçesi Çamlık (Manastır) köyü - Ö. 1939, Balıkesir). Seyit Ali Çabuk veya Seyit Ali Onbaşı olarak da bilinir. Soyadı kanunundan sonra kendisine "Çabuk" soyadı verilmiştir. Baba adı Abdurrahman, anne adı Emine'dir. 1909 yılında Osmanlı Ordusu'na katıldı. Balkan Savaşı'nda çarpıştı. I. Dünya Savaşı'nın başlaması ile Çanakkale Cephesi'nde topçu eri olarak göreve başladı. 18 Mart 1915'te Müttefik donanması Çanakkale Boğazı'nı geçmek için saldırıya geçti. Bu sırada Seyit Onbaşı Rumeli Mecidiye Tabyası'nda görevliydi.
Türk topçusunun yoğun karşı ateşi ve daha önceden Nusret mayın gemisinin döktüğü mayınlar, bu saldırıyı püskürttü. Yapılan atışlar sebebiyle tabyada bulunan topun mermi kaldıran vinci parçalandı. Bunun üzerine Seyit Ali 275 kilogram ağırlığındaki top mermilerini sırtlayarak top kundağına yerleştirdi.
Seyit Ali, ilk iki atışta Ocean'a hafif bazı hasarlar verdiyse de, üçüncü atışında İngiliz zırhlısı Ocean'a ağır yara verdi. Atılan mermi geminin su kesiminin biraz altına isabet ederek geminin anında yan yatmasına neden oldu, daha sonra Nusret Mayın Gemisi'nin döktüğü mayınlardan birine çarptı. Ocean'da bu yaradan kısa bir süre sonra alabora olarak battı. Bu yüzden komutan ona onbaşılık unvanını verdi.
Çanakkale Savaşı'ndan bir gün sonra Seyit Ali Onbaşı'dan top mermisi sırtında fotoğrafı çekilmesi istendi. Seyit Ali Onbaşı ne kadar zorlansa da top mermisini kaldıramadı. Sonra Seyit Ali Onbaşı, "Yine savaş çıksın, yine kaldırırım" dedi. Bundan sonra ancak fotoğrafı tahta bir mermiyle çekilebildi.
Savaşın sona ermesiyle 1918'de köyüne dönen Seyit Ali, ormancılık ve kömürcülük işlerine devam etti. 1934 yılında çıkartılan Soyadı Kanunu ile "Çabuk" soyadını aldı. Çanakkale zaferinden sonra uzun yıllar hamallık yapmak zorunda kalan Seyit Onbaşı, 1939 yılında hayatını verem hastalığı yüzünden kaybetmiş, öldükten sonra heykeli dikilmiştir. -
AĞAÇ DİYOR Kİ
Ben küçücük bir ağacı
Yurdumun bir bahçesinde
Topraklar tüterken gölgem
Dallar da çiçeklensin de.
XXX
Her şeyimle yararlıyım,
İnsanoğluna dünyada,
Çiçeğim, yaprağım, gölgem
İri dallı zerdalimle.
XXX
Kuşlar mutlu şarkısını
Hep dalımda söylerler,
Şen arılar vızır vızır,
Kokuma koşup gelirler.
XXX
Sakın sakın dalımızı,
Çocuklar çekip kırmayın.
Çakınızla gövdemizde
Derin yaralar açmayın.
Halim YAĞCIOĞLU -
DOĞAYA
Doğaya bakarsam aşık olurum
Doğayı seversem maşuk olurum
Doğayı korursam ışık olurum
Aşık maşuk ışık doğa değil mi
Doğaya kulak as biraz sevgi ver
Aşkın çilesini çektiğimiz yer
Nefes aldığımız verdiğimiz yer
Bizim için nefes doğa değil mi
Doğaya zulmeden kendine eder
Yaşam kaynağını dibinden budar
Kendisi yok olup ortadan gider
Her zaman kalıcı doğa değil mi
Doğa verir sana ekmek aşını
Üstünde görürsün her bir işini
Zulmeden belaya sokar başını
Doğayla barışan güler değil mi
Doğa da kurala uyan kazanır
Çok mutlu yaşayıp ömrü uzanır
Herkes kendisini çok güçlü sanır
Doğa hepimizden güçlü değil mi
Yeri göğü insan kirletmiş neden
Ozon tabakası delinmiş birden
Buna sebep olmuş uzaya giden
Dünya da sıcaklık artar değil mi
Kuzey de sıcaktan buzul eridi
Eskiden doğal bir düzen varidi
Ozon tabakası delinmiş miydi
Fazla ışın kanser yapar değil mi
Herkes ne yaparsa kendine yapar
İnsanlar yolundan ne çabuk sapar
Şu kara toprak da çok insan yatar
Doğa çok güçlüdür doğru değil miErol DURA
-
CUMHURİYET
Demokrasi hevesiyle düştük ki bir oyuna
Söylemekten dinlemekten döndük deli koyuna
Çırpınırken düşüverdik elin dümen suyuna
Kim ne derse desin varsın iradene sahip ol
Cumhuriyet değil midir aranacak doğru yol.
XXX
Kaybol artık be kardeşim nefretinle kininle
Aç gözünü bul yolunu bir de doğru söz dinle
Düşe kalka gidiyorken düzgün yoldan seninle
Kim ne derse desin varsın iradene sahip ol
Cumhuriyet değil midir aranacak doğru yol.
XXX
Görülürse idarede herhangi bir noksanlık
Çare ara kaybetmeden değerini insanlık
Aklınızdan geçirmeyin başka şeyi bir anlık
Kim ne derse desin varsın iradene sahip ol
Cumhuriyet değil midir aranacak doğru yol.
XXX
Arabana bir düzen ver yola bulma kusuru
Yol değil mi elbette ki ya ıslaktır ya kuru
Gelsin diye beklemeyin fırtınayı yağmuru
Kim ne derse desin varsın iradene sahip ol
Cumhuriyet değil midir aranacak doğru yol.
XXX
Elde görüp heveslenme denenmeden aş olmaz
Ata semer vurulursa görüntüsü hoş olmaz
Onun bunun öncüsünden bu millete baş olmaz
Kim ne derse desin varsın iradene sahip ol
Cumhuriyet değil midir aranacak doğru yol.
XXX
Ömür boyu dikkat eyle ahlakına huyuna
Refah için bakınırken ufuklara boyuna
Hiç ihanet değil midir şehit düşen soyuna
Kim ne derse desin varsın iradene sahip ol
Cumhuriyet değil midir aranacak doğru yol.
AFET İNCE KIRAT -
BENİM KÖYÜM
Baharda şenlenir bağı, bahçesi
Kokusu başkadır benim köyümün
Unutturur adama gamı, kederi
Havası başkadır benim köyümün
XXX
Akşam olur herkes döner evine
Can kurban inan ki benim köyüme
Gülabi'nin torunları derler bizlere
Özü başkadır benim köyümün
XXX
Yeşil yeşil meşeleri var dağında
Meyve ağaçları çiçek açar bağında
Her çeşit otlar yeşerir toprağında
Yeşili başkadır benim köyümün
XXX
Köyümün kenarından akar çayı
Kıvrım kıvrım dolanır sular tarlayı
Unuttum sanma orda olmayı
Dostluğu başkadır benim köyümün
XXX
Yaz gelince çıkarlar yaylaya
Gurbetçiler hasretle döner sılaya
Benden selam olsun Aziz Ağa'ya
Sevgisi başkadır benim köyümün
İbrahim SEVİNDİK -
BENİM KÖYÜM
Baharda şenlenir bağı, bahçesi
Kokusu başkadır benim köyümün
Unutturur adama gamı, kederi
Havası başkadır benim köyümün
XXX
Akşam olur herkes döner evine
Can kurban inan ki benim köyüme
Gülabi'nin torunları derler bizlere
Özü başkadır benim köyümün
XXX
Yeşil yeşil meşeleri var dağında
Meyve ağaçları çiçek açar bağında
Her çeşit otlar yeşerir toprağında
Yeşili başkadır benim köyümün
XXX
Köyümün kenarından akar çayı
Kıvrım kıvrım dolanır sular tarlayı
Unuttum sanma orda olmayı
Dostluğu başkadır benim köyümün
XXX
Yaz gelince çıkarlar yaylaya
Gurbetçiler hasretle döner sılaya
Benden selam olsun Aziz Ağa'ya
Sevgisi başkadır benim köyümün
İbrahim SEVİNDİK -
EDREMİT'İN NAZLI KIZI
Aklımı başımdan aldı
Edremit’in nazlı kızı
Ah, kalbimi benden çaldı!
Edremit’in nazlı kızı
XXX
Ahu gibi bakışı var
Oya gibi nakışı var
Gönlümü bir yakışı var
Edremit’in nazlı kızı
XXX
Konuşunca bülbül gibi
Benzeri yok, al gül gibi
Bir de kokar sümbül gibi
Edremit’in nazlı kızı
XXX
Onsuz geçmez oldu zaman
Nazı, işvesi pek yaman
Zalimlere vermez aman
Edremit’in nazlı kızı
XXX
Yalan dünya bana çok dar
Elvan elvan dertlerim var
Yâr gelip de yaramı sar
Edremit’in nazlı kızı
XXX
Yârim, çıkıp gelsem sana
Tek taş taksam parmağına
Varır mısın söyle bana?
Edremit’in nazlı kızı
Zehra DEMİRTAŞ -
BENZETMEYE BAK ÇAY DEMLE
Çay'ı Çok Sevdiğimi Söyleyince , Yaşlı Bir Teyze Anlattı Geçenlerde
Bak Evladım Diye Başladı Söze:
Çayın Alt Demliği Evdeki Kaynanadır ; Devamlı Kaynar Durur.
Üst Demlik Evdeki Gelindir; Alt Demlik Kaynadıkça O Olgunlaşır, Demlenir.
Gelinin Kocası İse Bardaktır ; Biraz Kaynana Doldurur Onu Biraz Da Gelin.
Çocuklar Çayın Şekeridir ; Tat Verir.
Görümce İse Çay Kaşığıdır ; Arada Bir Gelir Ve Karıştırır Gider.
Kaynataya Gelince; O Da Bardak Altıdır; Dökülenleri Bir Araya Toplar.
Çay Deyip De Geçmemek Lazım Demek Ki... -
MUNZUR DAĞLARINDA GÜLABİOĞULLARI
Biz Gülabioğulları olarak yüzlerce yıldır var olmuşuz ve var olduğumuz sürece Munzur Dağları'na
yaslanmış, yüksek yaylalarında çadır kurmuş, buz gibi ayranlı çorbasıyla da karnımızı doyurmuşuz.
Munzur Dağları'nı yalçın kayalıklarıyla gözümüzde hep dost görmüş, o isyancı ruhumuzla bu haşin
dağları her zaman kendimize yoldaş edinmiş ve sırdaş bilmişiz. Munzur Dağı öyle yüce bir dağdır ki,
o heybetiyle taa ezelden beri yiğitlerin doğal kalesi olup, bu zamana kadar kendisine sığınan hiçbir
isyancıya ihanet etmemiştir. İşte onun için Munzur Dağı bizim gözümüzde dağların en delikanlısıdır.
Belki Munzur Dağları'nın yüksek yaylaları, yaban keçileri ve mis gibi kokan taze sütü, bizim bu güzel
yöreyi ebedi yurt edinmemizi gerektirmiş; yoksa niye daha doğuya gitmemiş ya da batıda durmamışız.
1938-1947 yılları arasında Malkara'da dokuz sene sürgünde kaldığımızda, gurbet acısına daha fazla
dayanamayıp, tekrar hasretle doğduğumuz topraklara, Kemah'taki Brastik köyümüze geri dönmüşüz.
Munzur Dağları sert coğrafyası, yüksek yaylaları ve nefis kekik kokusuyla bize her zaman güven vermiş
ve biz yıllarca burada çadır kurup huzur içinde yaşamışız. Güneşin kutsal, rüzgarın asi olduğu, ateşin suyla
söndürülemediği, insanların zorla isyanlara, savaşlara ve sürgünlere mahkum edildiği, kartalların sarp
doruklarına yuva yaptığı, yazın zirvelerinde karların erimediği, kayaların geçit vermediği, yeşil vadisinde
Munzur Çayı'nın aktığı, Fırat Nehri'nin geçtiği, yamaçlarında meşe ağaçlarının yeşerdiği, yaban keçilerinin
otladığı, ur kekliklerinin ötüştüğü, Gülabi Ağa'nın Dersim'den kıl çadırıyla gelip Kemah'ta Brastik köyünü
kurduğu ve burayı torunlarına ebedi yurt olarak bıraktığı, Halil Ağa'nın değirmencilik yaptığı, Aziz Ağa'nın
kıratını şahlandırıp etrafa hükmederek yiğitliğiyle destan yazdığı, yıllarca hep çakalları titreterek yaşadığımız
bu başı dumanlı Munzur Dağları'nda her zaman ağıtlar yakmış, hüzünler beslemiş ve türküler söylemişiz.
Munzur Dağları yemyeşil doğası, tertemiz havası ve buz gibi soğuk sularıyla her zaman Brastikli baba
Halil için oğlu Aziz, oğlu Aziz için baba Halil gibi, anne Sırma için kızı Hatice, kızı Hatice için anne Sırma
gibi görünmüş ve gözümüz yıllarca hep o başı dumanlı Munzur Dağları'nda dolaşmış. Tabii ki gözümüzün
yükseklerde olduğundan değil elbette, yıllarca hep gurbet acısıyla kavrulduğumuz için, belki o burkulan
yüreğimiz birazcık sükûn bulur diye, her zaman hasretle bakmışız bu başı dumanlı Munzur Dağları'na.
Munzur Dağları'nın eteklerindeki Brastik köyünde, o çiçeklerin tertemiz kokusunda, kartalların yalçın
kayalıklardan havalanıp, Gülabi'nin asaletindeki ve Aziz'in cesaretindeki yiğit insanların, yüksek yaylalara
çıkıp, güne tandır ekmeği, tulum peyniri ve filiz çayı ile merhaba dediği sabahı hangi yürek unutabilir.
Munzur Vadisi'ne gidip, o tertemiz havada, buz gibi bir kaynaktan gürül gürül akan Munzur Çayı'nda
suya girmenin, tereyağında alabalık yemenin ve isli demlikten çay içmenin keyfini ancak biz biliriz.
Biz Gülabioğulları'nın özgürlüğüne düşkün yiğit evlatları olarak, asırlarca yaşadığımız bu topraklarda,
haksızlığa baş eğmeyen karakterimizle, Munzur Dağları'na ne kadar da çok benziyoruz değil mi?
Zaten bizi bilenler bilir, bilmeyenler ise artık her yerde bilecek! "Munzur Dağları ses verdiği zaman!."
İbrahim SEVİNDİK -
MUNZUR DAĞLARINDA YÜREĞİM ASILDI
Bizim doğduğumuz topraklarda ateşe su dökülmez! Günahtır: Suyun canı acır bu yüzden ateş toprağa gömülür. Biz ağaçları da kutsal biliriz, taşı toprağı da.
Ağaçlarımızı yakıyorsunuz ya. Hani meşelerimizi sadece onları yakmıyorsunuz, umutlarımızı yakıyorsunuz mu, diyeceğimi sandınız? Asla! Umutlarımız hiç yok olmadı..! Ağaçlarımızı yakarken, onların üzerinde yaşayan börtü böceği, gölgesinde boy veren çiçeği, mantarı, sincapları, tavşanları, tilkileri, kelebekleri, sakız yaptığımız kengerleri, kuşları ve de sayısız mikro organizmayı da yakıyorsunuz.
Bizim doğduğumuz topraklarda ateşe su dökülmez! Günahtır: Suyun canı acır bu yüzden ateş toprağa gömülür. Biz ağaçları da kutsal biliriz, taşı toprağı da. İnanmayacaksınız belki; ama teyzem hasta olan teyzemin oğlunun iyileşmesi için bir kayaya gözlerimin önünde yalvardı. Bir duvarın içindeki tahta kirişe adaklar sundu. Kurban kestik, kanını alnımıza sürdü. "yer gök şahidim olsun ki" diye dualar etti. Teyzemin oğlu öldü gerçi; ama inanın ki böyle yaptık.
Küçükken bir ağacın dalını kırmıştım, teyzem günah! dedi. Hemen öptüm ağacın gövdesini özürler diledim. Ağacın benim gibi doğadaki bir canlı olduğunu ona göre ayrıcalığımın olmadığını o günden beri bilirim. Siz yakıyorsunuz, biz söndürmek için su dökemiyoruz.
Teyzemin dizinin dibinde yattığım bahçede bir ceviz ağacı vardı. Gövdesine bakarak bir sürü figür bulur, onlara masallar uydururdum. Ceviz kabuklarında avucumun içine kına yakardım, yok yok! Ceviz kabuğundan dudağıma boya yapardım, taştan kına yapardım avcuma.
Sincaplar ceviz çalınca onlara kızmazdık, onlar da paylarını alıyor derdi teyzem. Ağaç bizim değildi, toprak bizim değil, su da bizim değildi. Suyu ateşe dökemeyiz biz, suya eziyet olur bu. Biz eziyet etmeyi hiç sevmeyiz. Ne eziyet ettiririz ne de eziyet ederiz.
Bir yerde yaşayan insanların kişiliğinin oranın doğasına göre şekillendiğini düşünürüm hep. Yükseltiler bile kesindir, yalçındır dağlarımız, kılıç kadar keskindir suyumuz. Altın varmış topraklarımızda, biliriz; ama yine de dağlarımızın karnını yardırmayız kimseye. Bizim için Toprağın üzerindeki börtü böcek, ağaç çiçek en az altın kadar değerlidir. Bu bizim erdemimizdir.
Barış diyoruz ya... Diyelim ki silahlar sustu yerlerine konuldu. Çelişkiler çatışmaya dönüşmedi, Biz ki; bir dostumuza gül verirken dikeni eline batmasın diye, kırk kez düşünürken, bu dağlara, taşlara, suya ağaçlara, sincaplara nasıl anlatacağız bu barışı? Ne diyeceğiz? Biz barıştık, affedin siz de size yapılan kötülüğü dersek, dinlerler mi sizce, nasıl affettireceğiz kendimizi? Ateşe su dökülmeyen yerlerde, ateş yakmamak gerek. Ben korkarım ateşin, suyun, doğanın gazabından.
Aysel KILIÇ -
YEŞİL BİR DÜNYA İSTİYORUM
Betonların az, bahçelerin, parkların bol olduğu,
Akaryakıt kullanımının az, oksijenin bol olduğu,
Yakılan ağaçların olmadığı, dikilen ağarların bol olduğu,
Çevre dostu insanların olduğu bir dünya istiyorum.
Mermilerin, bombaların uçmadığı, beyaz güvercinlerin uçtuğu,
Yok olan dostlukların üzerine sevgi tomurcuklarının serpiştiği,
Öldürülen Filistinli kardeşlerimin yerine, huzurun, insanlığın, kardeşliğin doğduğu,
Doğadaki canlılar gibi kardeşçe yaşayacağımız bir dünya istiyorum.
Bilgiden fakir olmayan, bilgili insanların çok olduğu,
Okumaktan hakir, okumanın çok olduğu,
Sevgiden uzak insanların yerine, sevgi saçan insanların olduğu,
Sevgi çiçeklerinin olduğu bir dünya istiyorum.
Tabiatı yok edenlerin yerine tabiat gönüllülerinin olduğu,
Yok olan tabiatın yerine, yeşilin bol olduğu,
Fidansız toprağın yerine, fidanlar bol ekildiği,
Yeşil bir dünya istiyorum.
Salih ÇETİN